“Son akşam yemeği” gibi bir eseri çizen elleriyle, kadavraları parçalayarak insan anatomisi üzerinde çalışmalar yapıyordu. “Sadece damarların nasıl çalıştığının, işlevini anlayabilmek için, 10 tane ceseti açmak zorunda kaldım” diyordu Da Vinci notlarında.
Bu çalışmaları Floransa’nın faaliyet gösteren en eski hastanesi Santa Maria Nuova’ nın mahzeninde yapıyordu. Tabi daha mistik bir ortam yaratmak değildi Leonardo’nun niyeti. Mahzen nemliydi ve camsızdı. Böylece içini açıp incelediği cesetlerin daha geç çürümesini elde edebiliyordu.
Ayrıca Vatikan’ın ölülerin huzurunun bozulmasına verdiği ağır cezalardan çekindiği için gizlilik sağlıyordu bu mahzen.
Duvarlara asılmış bir kaç gaz lambasıyla ihtiyacı olan ışığı elde etmeye çalışan Leonardo’nun, açtığı cesetlerde en çok ihtiyaç duyduğu aletlerin başını uzun tırnakları çekiyordu.
Dikkat çekmemek için geceleri çalışmayı tercih eden Da Vinci notlarında: “ Dörde bölünerek, asılarak, kafaları kesilerek öldürülmüş mahkümlarla geçirdiğim gecelerden korkuyorum ” diyordu.
Bu korkunç ve karanlık geceler olmasaydı Da Vinci eserlerinde ve bilimsel çizimlerinde insanı kusursuz bir şekilde sergiliyemezdi. Kaçınılmaz, karanlık ve ürpertici olan bu çalışmalarından sonra, Mona Lisa’nın o muhteşem yüz hatlarını çizebilmişti. Bu resme Da Vinci’nin yüz hatları hakkında edindiği tecrübeler tam olarak yansıyacaktı. Bu bilgileri incelediği ölülerin yüzlerindeki kaslar ve sinirlerden edindiğini düşünürsek eğer, Mona Lisa gibi bir esere çok farklı bir açıdan bakmış oluruz.
İnsan anatomisi hakkında en önemli bilgileri cesetler üzerinde toplayan ilk bilim adamı ünvanını taşıyan Leonardo Da Vinci’nin, bugün dahi modern tıp tarafından değerlendirilen çok önemli buluşları mevcuttur.
İnsan kalbinin damarlarına ve kapaklarına varana kadar ayrıntılı çizimlerinden, yüzyıllar sonra faydalanan bilim adamları oldu. Araştırmalarının günümüzün bilim adamları tarafından dahi benimseneceğini sanki o tarihlerde seziyordu Da Vinci. Kalp ile ilgili incelemelerinden birtanesinde, kalbe pompalanan kanın bir kantara havuzu sistemiyle, tekrar vücuda sevkediği tezini savunuyordu. Kas, kemik ve sinirler hakkında edindiği bilgilerle daha da meraklanan Da Vinci artık bütün tabuları yıkmaya kararlıydı. Karaciğer, akciğer, kalp, cinsel organların ve hatta beynin bile krokisini yüzlerce kez çizmişti. Leonardo Da Vinci, insan anatomisinin atlasını çizmeye kararlıydı.
Ana rahmindeki bebeklerin resimlerini çizdiği dönemde, Papa’ya şikâyet edilen Da Vinci bir notunda şöyle yazıyordu:
“ Papa üç ceseti açtığımı öğrenmiş! “
Daha sonra şehri terk edip fransız kralının hizmetinde çalışmalarına devam ediyordu. O güne kadar görülmemiş bir araştırma aşkıyla bilimin yolunu açan Da Vinci’nin, 16. yüz yılın başlamasıyla birlikte bilim adamı kimliğiyle karşımıza çıktığını görüyoruz.
Renaissance döneminin büyük ressamı kimliğinin yanı sıra çizimleri 21. yüzyılın bilgisayar tomografilerini andırıyordu. Bu eserleri sanat severler tam olarak anlayamıyorlardı, zira bir kolun veya omuzun çeşitli açılardan, kimi zaman damarları, kimi zaman kasları, kimi zaman kemikleri ve kimi zaman da hepsini birden ön plana çıkararak defalarca çizmesinin Rennaissace döneminin resim sanatıyla hiçbir alakası yoktu. Fakat 20. ve 21. yüzyılın cerrahları, orthopedi doktorları, fizikçileri bu çizimleri görür görmez ne anlama geldiklerini çözüyorlardı. Şaşkınlıklarını gizlemeden şu soruyu soruyorlardı:
“1452 yılında ortadoğulu ( muhtemelen arap ) bir hizmetçi anneden doğan bu mükemmel beyin kim”
Kusursuz takip, inceleme yeteneği ve merakı bilim aşkıyla birleşince ortaya böyle büyük, dahiyane bir düşünür çıkıyordu. Saatlerce, günlerce uçuşlarını incelediği, takip ettiği kuşlardan sonra tutup bir uçuş makinesinin planını ( krokisini ) çizebiliyordu Da Vinci. Bu planları 600 sene sonra hayata geçirilmesiyle birlikte, gerçekten uçabilen insanların olduğunu anımsayacak olursak Da Vinci’nin nasıl bir beyine sahip olduğunu daha iyi anlayabiliyoruz.
Yine aylarca kıyısında dolaştığı nehirleri inceledikten sonra, suyun akışını ve engellenmesi halinde nasıl davrandığını tespit eden Leonardo, su kanalıyla enerji elde etmenin yolunu buluyor ve bunları kâğıda aktarıyordu.
Doğayı, güncel hayatı ve çevresinde olup bitenleri, en ince ayrıntılarıyla bir objektifin keskinliği ile yakalayabilen Da Vinci çeşitli bilim alanlarının arasındaki paralelleri tespit ederek sorularına yanıt arıyordu. Herzaman aradığı yanıtları bulamasada, yılmadan soruyor, araştırıyor ve inceliyordu. Diğer bilgelerin orta çağ döneminin bitmesiyle, Avrupa’yı kasıp kavuran veba hastalığının ve yeni bir döneme geçiş olan bu yılların getirdiği soruların cevaplarını Kilise’de, İncil’de ararken, Da Vinci kendi incelemelerinde, araştırmalarında buluyordu aradığı cevapları.
1453 yılında Konstantinopel’in düşmesiyle birlikte, ekonomisi globalleşen Avrupa’da fırsatları iyi değerlendiren çok kısa sürede zengin olabiliyordu. Aynı süreçte iflaslar da sıkça görülebiliyordu. Paralı askerler ülkede terör estirirken, kilise gün geçtikçe otoritesini yitiriyordu. Matbaaların icadıyla yeni bir iletişim imkânına kavuşan insan, kilisenin klişeleşmiş dua ve söylemlerinden bıktığını hissediyordu artık. Collombus Amerika’yı keşfederken, cep saatleri icat ediliyor ve artık insanın zaman ve mekân anlayışı değişmeye başlıyordu.
Bu yeni dönemin motoru olarak kabul edilen unsurlar şunlardı: Tıp, teknik ve doğabilimi.
Felsefi açıdan ise Platon, Cicero ve Vitruf’un yazıları yeniden ele alınmaktaydı.
İnsan anatomisi hakkında en önemli bilgileri cesetler üzerinde toplayan ilk bilim adamı ünvanını taşıyan Leonardo Da Vinci’nin, bugün dahi modern tıp tarafından değerlendirilen çok önemli buluşları mevcuttur.
İnsan kalbinin damarlarına ve kapaklarına varana kadar ayrıntılı çizimlerinden, yüzyıllar sonra faydalanan bilim adamları oldu. Araştırmalarının günümüzün bilim adamları tarafından dahi benimseneceğini sanki o tarihlerde seziyordu Da Vinci. Kalp ile ilgili incelemelerinden birtanesinde, kalbe pompalanan kanın bir kantara havuzu sistemiyle, tekrar vücuda sevkediği tezini savunuyordu. Kas, kemik ve sinirler hakkında edindiği bilgilerle daha da meraklanan Da Vinci artık bütün tabuları yıkmaya kararlıydı. Karaciğer, akciğer, kalp, cinsel organların ve hatta beynin bile krokisini yüzlerce kez çizmişti. Leonardo Da Vinci, insan anatomisinin atlasını çizmeye kararlıydı.
Ana rahmindeki bebeklerin resimlerini çizdiği dönemde, Papa’ya şikâyet edilen Da Vinci bir notunda şöyle yazıyordu:
“ Papa üç ceseti açtığımı öğrenmiş! “
Daha sonra şehri terk edip fransız kralının hizmetinde çalışmalarına devam ediyordu. O güne kadar görülmemiş bir araştırma aşkıyla bilimin yolunu açan Da Vinci’nin, 16. yüz yılın başlamasıyla birlikte bilim adamı kimliğiyle karşımıza çıktığını görüyoruz.
Renaissance döneminin büyük ressamı kimliğinin yanı sıra çizimleri 21. yüzyılın bilgisayar tomografilerini andırıyordu. Bu eserleri sanat severler tam olarak anlayamıyorlardı, zira bir kolun veya omuzun çeşitli açılardan, kimi zaman damarları, kimi zaman kasları, kimi zaman kemikleri ve kimi zaman da hepsini birden ön plana çıkararak defalarca çizmesinin Rennaissace döneminin resim sanatıyla hiçbir alakası yoktu. Fakat 20. ve 21. yüzyılın cerrahları, orthopedi doktorları, fizikçileri bu çizimleri görür görmez ne anlama geldiklerini çözüyorlardı. Şaşkınlıklarını gizlemeden şu soruyu soruyorlardı:
“1452 yılında ortadoğulu ( muhtemelen arap ) bir hizmetçi anneden doğan bu mükemmel beyin kim”
Kusursuz takip, inceleme yeteneği ve merakı bilim aşkıyla birleşince ortaya böyle büyük, dahiyane bir düşünür çıkıyordu. Saatlerce, günlerce uçuşlarını incelediği, takip ettiği kuşlardan sonra tutup bir uçuş makinesinin planını ( krokisini ) çizebiliyordu Da Vinci. Bu planları 600 sene sonra hayata geçirilmesiyle birlikte, gerçekten uçabilen insanların olduğunu anımsayacak olursak Da Vinci’nin nasıl bir beyine sahip olduğunu daha iyi anlayabiliyoruz.
Yine aylarca kıyısında dolaştığı nehirleri inceledikten sonra, suyun akışını ve engellenmesi halinde nasıl davrandığını tespit eden Leonardo, su kanalıyla enerji elde etmenin yolunu buluyor ve bunları kâğıda aktarıyordu.
Doğayı, güncel hayatı ve çevresinde olup bitenleri, en ince ayrıntılarıyla bir objektifin keskinliği ile yakalayabilen Da Vinci çeşitli bilim alanlarının arasındaki paralelleri tespit ederek sorularına yanıt arıyordu. Herzaman aradığı yanıtları bulamasada, yılmadan soruyor, araştırıyor ve inceliyordu. Diğer bilgelerin orta çağ döneminin bitmesiyle, Avrupa’yı kasıp kavuran veba hastalığının ve yeni bir döneme geçiş olan bu yılların getirdiği soruların cevaplarını Kilise’de, İncil’de ararken, Da Vinci kendi incelemelerinde, araştırmalarında buluyordu aradığı cevapları.
1453 yılında Konstantinopel’in düşmesiyle birlikte, ekonomisi globalleşen Avrupa’da fırsatları iyi değerlendiren çok kısa sürede zengin olabiliyordu. Aynı süreçte iflaslar da sıkça görülebiliyordu. Paralı askerler ülkede terör estirirken, kilise gün geçtikçe otoritesini yitiriyordu. Matbaaların icadıyla yeni bir iletişim imkânına kavuşan insan, kilisenin klişeleşmiş dua ve söylemlerinden bıktığını hissediyordu artık. Collombus Amerika’yı keşfederken, cep saatleri icat ediliyor ve artık insanın zaman ve mekân anlayışı değişmeye başlıyordu.
Bu yeni dönemin motoru olarak kabul edilen unsurlar şunlardı: Tıp, teknik ve doğabilimi.
Felsefi açıdan ise Platon, Cicero ve Vitruf’un yazıları yeniden ele alınmaktaydı.
İşte tam bu dönemin çocuğu olan Da Vinci, önemsiz bir annenin gayrı meşru oğlu olmaktan kurtulup, İtalya’nın, hizmetleri en çok aranan bilim adamı ünvanını elde ediyordu. Papa’ile arasının açılmasının ardından Leonardo fransız kralının yanında yerini alıyordu.
Ressamlığın ötesindeki Da Vinci’nin kimliği ve onunla ilgili diğer notlar:
-Aklına gelen herşeyi not eden Leonardo Da Vinci’nin ardında bıraktığı sayfaların onbinin üzerinde olduğu tahmin edilmekte. Şu anda bulunan evrakın sayısı altı bindir.
Dünyanın dört bir yanına dağılan yazıları zorla toparlanan Da Vinci birde ters yazıyormuş. Yani yazılarını aynaya tuttuğunuz zaman okunabilinmektedir. Bunun sebebi halâ anlaşılmamıştır.
- O nun tam adı: Vinci’li Piero’nun oğlu Leonardo anlamına gelen Leonardo Di Ser Piero Da Vinci’dir
-Vejeteryan ve pasifist ( silah ve savaş karşıtı ) olan Da Vinci’nin askeriye için icat ettiği silahları ve araçları meşhurdur.
-İnsanın üremesiyle alakalı girişimlerini iğrenç olarak niteleyen Da Vinci hakkında, 500 yıl sonra Sigmund Freud bir analizinde onun frijit olduğunu söyleyecektir!
-Hayatında üç kere 30, 50 ve 60 yaşında yaşantısına çeki düzen vererek yeni başlangıçlar yapar.
- Sekiz kere ikametini değiştirir ve iki kere yaklaşan düşman karşısında firar eder.
-9 Nisan 1476’da üç arkadaşıyla birlikte sodomist ( eşcinsellik ) suçlamasıyla mahkemeye sevkedilir. Suçları 17 yaşındaki Jacopo Saltarelli ile cinsel ilişkiye girmektir. Mahkeme delil yetersizliğinden dolayı düşürülür. Bu kararda babasının saygınlığının da rolü olduğu sanılmaktadır.
-Leonardo’nun en çok şevkat gördüğü kişi, amcası Francesco’dur.
-Da Vinci’nin kendini nasıl gördüğünü, kendi çizdiği portresinden görebiliyoruz. Mucid tipli, uzun saçlı, sevecen bakışlı, gözlerinde gülücük kırışıklıklarıyla, aslında ton ton, alim bir amca.
-Da Vinci tipik sanatçı kıyafetleriyle tanınmaz. O daha çok saraylıların giydiği kıyafetlerle dikkat çekmiştir. İpek gömlekleri, kırmızı uzun pardösüleri ve daima taranmış saçlarıyla bilinir.
Ressamlığın ötesindeki Da Vinci’nin kimliği ve onunla ilgili diğer notlar:
-Aklına gelen herşeyi not eden Leonardo Da Vinci’nin ardında bıraktığı sayfaların onbinin üzerinde olduğu tahmin edilmekte. Şu anda bulunan evrakın sayısı altı bindir.
Dünyanın dört bir yanına dağılan yazıları zorla toparlanan Da Vinci birde ters yazıyormuş. Yani yazılarını aynaya tuttuğunuz zaman okunabilinmektedir. Bunun sebebi halâ anlaşılmamıştır.
- O nun tam adı: Vinci’li Piero’nun oğlu Leonardo anlamına gelen Leonardo Di Ser Piero Da Vinci’dir
-Vejeteryan ve pasifist ( silah ve savaş karşıtı ) olan Da Vinci’nin askeriye için icat ettiği silahları ve araçları meşhurdur.
-İnsanın üremesiyle alakalı girişimlerini iğrenç olarak niteleyen Da Vinci hakkında, 500 yıl sonra Sigmund Freud bir analizinde onun frijit olduğunu söyleyecektir!
-Hayatında üç kere 30, 50 ve 60 yaşında yaşantısına çeki düzen vererek yeni başlangıçlar yapar.
- Sekiz kere ikametini değiştirir ve iki kere yaklaşan düşman karşısında firar eder.
-9 Nisan 1476’da üç arkadaşıyla birlikte sodomist ( eşcinsellik ) suçlamasıyla mahkemeye sevkedilir. Suçları 17 yaşındaki Jacopo Saltarelli ile cinsel ilişkiye girmektir. Mahkeme delil yetersizliğinden dolayı düşürülür. Bu kararda babasının saygınlığının da rolü olduğu sanılmaktadır.
-Leonardo’nun en çok şevkat gördüğü kişi, amcası Francesco’dur.
-Da Vinci’nin kendini nasıl gördüğünü, kendi çizdiği portresinden görebiliyoruz. Mucid tipli, uzun saçlı, sevecen bakışlı, gözlerinde gülücük kırışıklıklarıyla, aslında ton ton, alim bir amca.
-Da Vinci tipik sanatçı kıyafetleriyle tanınmaz. O daha çok saraylıların giydiği kıyafetlerle dikkat çekmiştir. İpek gömlekleri, kırmızı uzun pardösüleri ve daima taranmış saçlarıyla bilinir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder